MESUT UÇAKAN HAKKINDA YAZILANLAR

…yazıları, kitapları, dergi çalışmaları ve filmleriyle bu alanda ısrar etmiş; 22 filmi ve iki televizyon dizisiyle artık sinema tarihinde kendisine sağlam bir yer edinmiştir. Bu yüzden de onun filmleri ve sinema birikimi üzerinde tartışılması, yazılıp çizilmesi ve birikimin yeni nesiller için hareket noktası olması önemlidir.
Mustafa Miyasoğlu (Mesut Uçakan’ın Sinema Hayatı, Milli Gazete, 3 Mayıs 2009 )

Mesut Uçakan bizden biri. Bu toprağın sesi soluğu olabilmiş bir sinema adamı. Ayağı yere basan, ufku geniş, yeryüzüne yayılabilen sahih fikirleri olan sahici bir aydın. O, kökü derinlerde olan bir ıstırabı taşıyor yüreğinde. Acısı hepimizin, yarası bütün toplumun…
Mehmet Nuri Yardım (Bir Portre: Mesut Uçakan, Düşünce Kahvesi, 6 Mayıs 2009)

Türk sinemasında ve televizyon dünyasında gerçekten bir ilk kabul edilebilecek, değişik senaryosu ve başarılı oyunculuklarıyla (Ahmet Mekin ve özellikle Metin Serezli) bir kült eser kabul edilebilecek Kavanozdaki Adam; modernizme ve Cumhuriyet projesine ciddi eleştiriler getiren güçlü bir kritiktir.
Ozan Örmeci (Kavanozdaki Adam, Ozan Örmeci Makaleler, 25 Ekim 2010 )

Yeşilçam filmlerinde söylenen gurbet türkülerinin öyküleriyle dile getirilebilecek türdendir belki de, onun İstanbul’da ilk yılları. Başarılı bir talebe, geleceğini garanti altına alabileceği meslekleri elinin tersiyle itmiş bir genç, ideallere adanmış bir ömrün kahramanı! (…)Bir taraftan üniversite okumanın diğer taraftan da büyük bir şair veya yazar olabilmenin hesaplarını yapan bu genç adam, bugün Türk Sinema tarihine ‘cesur duruşu’ ile damgasını vurmuş usta bir yönetmen olarak karşımızda…
SAMET AKTAN (Milli Sinemamız Hala Var Mı? Dünya Bizim, 22 Kasım 2010)

Mesut Uçakan, bir çile insanıdır. Çektiği çile yükünün altında ezilip bir kenarda beklemek yerine, çilesini omuzlamış ve “Yarının sahibi Allah’tır” diyerek 40 yıldır “davasının” izinde iz sürmektedir. Hüseyin Öztürk (AK Parti’ye Yakışacak İsimlerden İki İsim, Yeni Akit Gazetesi, 25 Mart 2011)

Mesut Uçakan, Türk sineması için çok özel bir isim. Sinemada var olmanın mücadelesini sadece kendisi için değil, görmezden görülen bir kitle için de vermiş bir yönetmen. Yok sayılan sorunları beyaz perdeye yansıtan, önemsediği dertleri sahiplenen, güzel bir yürek.
Sümeyye Karaaslan (Aslında Şair Olacaktı! Dünya Bizim, 10 Ağustos 2011) “Kelebekler Sonsuza Uçar”la Mesut Uçakan, kör bir toplumda, duman katmanlarını yararcasına Atıf Hoca’nın acı hatırasını meydan yerine dikmeye yeltendi. Gayet yerinde bir yönetim, başarılı müzik kullanımı ve üstün oyunculuklarla bezeli yapıtıyla yaptı bunu.
Ali Osman Aydın (İskilipli Atıf Hoca ve Müslümanların Sanatla İmtihanı, Haber Vaktim, 06 Şubat 2014)

…Gerçekten de, sinema kariyerinin ilk başından itibaren Mesut Uçakan’ ın bir fikir sancısı içinde olduğu, toplumun son yüzyılda içinden geçmiş olduğu toplumsal travmanın sonucu olan sorunlara sinema yoluyla işaret ettiği ve Necip Fazıl’ ın toplumsal yozlaşmalara gösterdiği cevval tepkinin sinemadaki karşılığı olduğunu görmek gerekir.
İhsan Kabil ( Sinemada Bir Duruşun Adı: Mesut Uçakan, Star Gazetesi, 25 Nisan 2014)

Uçakan’ın çalışmalarında hep bir şiir tadı ve insanları iyiliğe ve iyilikten yana olmaya bir davet ve izleyici düşündürme gayreti vardır.
Mehmet Yurdakul (Mesut Uçakan Farklı İle Farklı Bir Çalışma, Yıldırım Gazetesi, 20 Kasım 2014)

Her ne anlatırsan ve nasıl anlatırsan anlat, sinemamızda iyi ki varsın Mesut Ağabey… Bizler, her şeyden önce senin o tartışılmaz samimiyetine, hak bildiğin yolda dikleşmeden, ama dik durarak yaptığın inatçı yürüyüşe vurulmuşuz.
Ömer Çakkal (Parmaklarının Ucundaki Galaksileri Görüyor musun. Yeni Şafak, 12 Kasım 2007)

Uçakan, ne yapsa güzel olur! Onun yaratıcılığındaki güzellik, kendi iç dünyasındaki güzelllikten gelir!
Hakan Aygün (İslâmî Matrix Geliyor Bugün, 21 ekim 2007)

Her sanatçıda olduğu gibi subjektif değerlendirmelerden Uçakan’dan da fazlasıyla nasibini almıştır? Ama asla yılgınlık göstermeyerek ayakta kalabilmiş bu günlere gelebilmiştir. (…) “Yıllardır “yok” sayılan Mesut Uçakan’ın bugüne kadar sinema dünyasında, Yeşilçam sokaklarında, sabırla ve inançla sürdürdüğü mücadelesinin büyük anlamı vardır. Ve bu mücadele gerçekten takdire şayan bir mücadeledir.
Abdurrahman Şen (Gençlik Geride Kaldı / Orta Doğu / 3.01.1994)


Uçakan, ‘kemale’ ermiş bir sinema dili ve vizyon geliştirerek izleyicilerine ayna olmayı deniyor.
Özcan Ünlü

Türk Sineması’nın en özgün filmlerinden birine (Anka Kuşu) imza atmış Mesut Uçakan. Çok güzel buldum. Her şeye layık. Sinemamızda yeni bir çığır diyebilirim.
Yücel Çakmaklı

(Anka Kuşu) insanın iç dünyasına yönelik, felsefi tarafı ağır basan bir film. Evrendeki en güçlü duygu aşk karşısında çaresiz kalan insanın sorununun nasıl çözüleceğini gösteriyor. İlginç bir çalışma olmuş.
Ertuğrul Günay, T.C. Kültür Ve Turizm Bakanı

Mesut Uçakan, filmin (Anka Kuşu) kahramanına çağdaş bir mecnun rolü biçmiş ve onun üzerinden zahiri aşk eleştirisi yaparak hakiki aşka açılan kapıyı zorlamış… Bana göre bunda bir hayli de başarılı olmuş açıkçası.
Nihat Nasır (Anka Kuşu Ötünce Gerçeklik Hakikate İnkılap Eder..! Gerçek Hayat, 16 kasım 2007)

Mesut Uçakan’ın Anka Kuşu’ndaki önemli karakteri Selman’ın mesleğinin yönetmenlik olması, hiç kuşkusuz Uçakan’ın asıl mesajları kendisine verdiğini gösteriyor. Filmi dikkate değer kılan da bu. Uçakan aslında bu filmde kendisiyle konuşuyor. (…) Anka Kuşu, şartların zorluğuna, imkansızlıklara inat çekilmiş, eli yüzü düzgün, ne dediğini bilen bir film. Bu film sizi pişman etmez, göz yaşlarınıza da yazık olmaz.
Bünyamin Yılmaz (Küçük Kutuda Gizlenen Hazine. Milli Gazete, 10 Kasım 2007)


” Anka Kuşu”. (…) tasavvuf dersi veriyor. Film değil vaaz sanki. Vaaz dinlemek istersek bir dinî lideri tekdüze biçimde yorumlayan bir oyuncunun kısa, kopuk repliklerini dinlemektense bir dergaha gider ya da bir CD alıp dinleriz. Ama film izlemek için sinemaya gittiğimizde, mantıklı bir senaryo, düzeyli bir oyunculuk, dengeli bir müzik kullanımı beklemek hakkımız.
Alin Taşçıyan (Film Değil Vaaz!. Milliyet, 10. Kasım. 2007)

Shakespeare çizgisinde yazılmış bir tiyatro eseri olan Reis Bey’i, ister istemez kırpılacağı sinema diliyle yeniden ifade ederken, diyalogları çok ustaca kurgulanmış. Ortaya çıkan sonuç oldukça çarpıcı… Müthiş… Film ve konusu gerçekten “mükemmel” mi idi? (….) Uçakan’ı ve filme emeği geçen herkesi tebrik ederim.
Taha Kıvanç (Reis Bey müthişti, Zaman, 4 şubat 1991)

Reis Bey”i, Necip Fazıl’a yeniden hayranlıkla seyrettik. (……) sinemanın bir fikir piyesindeki derinliği vermesi ne kadar zor olsa da Uçakan ve arkadaşları, kameranın konuştuğu her dili kullanarak, Necip Fazıl’ın insan cemiyetine yönelen röntgen bakışını perdeye yansıtabilmişler.
Ahmet Kabaklı (Reis Bey Türkiye gazetesi, 1988 gün yazılacak )

Senaryo öyle¬sine akıl ve mantık dışı ve her şey öylesine birbirine karıştırıl¬mış ki filmin (Yalnız Değilsiniz) amacına ulaşıp ulaşmadığı bir soru işareti. (……) böylesine bir kavram karışık¬lığına sahip filmin seyircisi de tıpkı kavramların birbirine ka¬rıştığı Türkiye gibi çok renkli.
Işıl Özgentürk (Türbanlılar Bu Filme Çok Ağlıyor Cumhuriyet, 24 Aralık 1990)

“Anne Ya Da Leyla”, yönetmenin kişisel menkıbesinin vardığı noktadır…‘zirve’ denemez şüphesiz, hatasız ya da kusursuz değildir ancak, varılmış bir noktadır, serencam esnasında gezilen sahillerden heybeye doldurulan taşların sonuncusudur. (…..) Yönetmen Uçakan da, diğer filmlerinde zaman zaman kullandığı ‘geri dönüş’ tekniğini neredeyse filmin tamamına bir ‘dil’ olarak oturtuyor. Ve bunu ustaca yapmayı başarıyor. Filmin en alkışa ve kayda değer kısmı burası. Ya sonrası? Sonrası biraz kekremsi, biraz buruk hatta… dengelenmesi tutturulamayan karakterler, zehirlenme tehlikesi geçirtecek kadar fazla sosyal yara ve mesaj, dalından koparılmış, olgunlaşmamış oyunculuklar…(……) müziği, anlatım diliyle Uçakan sinemasında üst sıralarda yer alması gereken, senaryo eksikliği ve tökezlemeleri, vasatı aşamayan oyunculuğuyla da insanı üzen bir film var karşımızda.
M. Nedim Hazar (Anne Ya Da Leyla: Ya Da Travma! Aksiyon, yıl 13 sayı 672)

“Anne Ya Da Leyla”, olsa olsa mistik bir sayıklama diye tarif edebileceğim, tıkabasa klişe dolu, ağlayan çocuk posteri –fahişe melodramı¬ arabesk şarkı arası bir film… ne diyeceğimi bilemedim. Uzaktan Erksan’ın modernist havalı doğulu aşık hikâyelerini andıran ama onlardan çok da amatörce yapılmış ¬neredeyse amaçlı bir hikâye…
Fatih Özgüven (Kalbin Buzları, Radikal gazetesi)

Perdede seyrettiğim ‘şey’in bir ‘sinema filmi’ olduğundan emin değilim. Anne Ya da Leyla, bunca zamandır sinema yapan, iyi ve cesur filmlere de imza atan, Sonsuzkare adında çok beğendiğim bir sinema dergisi çıkaran ve on yıllık suskunluğun ardından sinemaya dönen yönetmen başta olmak üzere kimse kırılmasın.
Fadime Özkan (Ne Anne Ne De Leyla 6 Mayıs 2006, Yeni Şafak)

Mesut Uçakan’ın son filmi (Anne Ya Da Leyla), zaman zaman beyazperdeye yansıyan bazı biçimsel güzellikleri haricinde, beni ve benim gibi daha pek çoklarının sinemasal beklentilerini tam olarak karşılamaktan biraz uzak kaldı. (…) benim iç burukluğum daha ziyade öykünün işleniş biçiminden yana. Senaryo, kurgu ve çekim aşamasında üzerinde belki biraz daha titizlikle çalışılsaydı, oyuncu tercihinde daha bir seçici davranılsaydı, ortaya gönül tellerimizi çok daha yoğun titretecek bir eser çıkabilirdi.
Ali Murat Güven (Kıvamını Tam Bulamamış Bir Hikâye Yeni Şafak, 5 Mayıs 2006)

Yıllanmış ideolog ve yönetmenlerden Mesut Uçakan da yeni filmiyle (Anne Ya da Leyla) tüm beklentileri boşa çıkarıyor. Hem de tartışmasız biçimde… (….) Bu Fuzuli’den olduğu kadar Borges’den de esinlenmiş olabilecek hikâye, ne yazık ki aynı güzellikte bir filme yol açmıyor. Uçakan, kimi kent çekimlerinde belli bir beceri gösterse de, başarısı bununla sınırlı kalıyor. Ne hikâyedeki düşünsel tabanı işliyor, ne olaylara belli bir doğulu mistik katabiliyor, ne görünürdekinin ardındaki gizeme erişebiliyor. Oldukça kötü oyuncularla ve daha da önemlisi, son derece sıradan diyaloglarla hiçbir yere varılamıyor.
Atilla Dorsay (İslâmî Sinemacılar Fırsatları Birer Birer Tepiyor Sabah, 1 Haziran 2006)

“Lanet” filmini seyretmeye merakla gittim. Filmi yapan Mesut Uçakan’ın “Türk Sineması’nda İdeoloji” adlı ilgi çekici bir kitabı var. Bu kitabın özelliği, benim bildiğim kadarınca, sinemaya İslamcı bir ideolojik yaklaşım getirme çabasında bulunan tek eser oluşu. (……….) Baştan söyleyeyim ki Mesut Uçakan’ın filmi, kitabı gibi iyi derlenip toparlanamamış. “Lanet” ideolojik iddiasına rağmen televizyonumuzda örneklerini çok sık gördüğümüz acemice yapılmış sözde devrimci filmlerin çarpıcı olma çabalarını hatırlatan, tekniği çok zayıf ve dağınık bir film.”
Halit Refiğ (Müslüman Olayım Derken / Milliyet, 7 nisan 1979)

Televizyonda son beş yılın en güzel dizilerinden biri başladı: Kavanozdaki Adam… Şaşırdık, sevindik, iftihar ettik… Al, işte bir film böyle olur… Bir Türk rejisörü böyle olur.. Çekim budur. Gölge ışık böyle kullanılır. Plan böyle sunulur. Ellerin dert görmesin Uçakan.
Gürbüz Azak (Kavanozdaki Adam’a Aferin / Türkiye / 29.10.1994)

Mesut Uçakan, kelebek kanatları kadar zarif sanatsal ifade gücünü, bir sondaj makinesinin ucundaki kayaları oyan elmas kadar sert ve keskin bir biçimde kullanarak, tarihin derinliklerinde kalmış bir hadiseye inmiştir. Yetmiş yıllık bir zaman katmanını delmiştir. Yunan heykeli çıkarmaya memur arkeoloji kazıcılarından çok daha dikkatli bir şekilde temeldeki tarih kesitimizi gösteren ruh ve manayı, bütünlüğünden ve çizgilerinden hiçbir şey kaybetmeden ortaya çıkarmıştır.
Hasan Aksay (Kelebekler Sonsuza Uçar Vakit, 29 Kasım 1993)

Yalnızca yönetmen Mesut Uçakan’ın kariyerini, ilk filmi “ Lanet”den beri düşünüyorum da, bu filmde (Kelebekler Sonsuza Uçar) ulaştığı anlatım rahatlığı ve düzeyi bile bana şaşırtıcı geliyor…(………)
Atilla Dorsay (Toplumsal Çalkantının Kıstırdığı Birey Öyküleri Antrakt dergisi, 3. Kasım. 1993)

“Kelebekler Sonsuza Uçar”, Mesut Uçakan’ın filmografisinde bir dönüm noktası… Çok başarılı…” (……….) Çok etkileyici. Özellikle bugünden geçmişe, geçmişten bugüne geçişler çok ustaca. Tiplere uygun bir oyuncu kadrosu seçilmiş ve hepsi fevkalâde yönetilmiş. Hatta konunun nezaketi ve yönetmenin duyarlılığı göz önünde tutulursa, aşırılığa kaçılabilecek sahnelerde bile, inandırıcılığı zedelememek için duygusallıktan kaçınılmış… (..) Çok isabetli olarak, tahrik etme yerine düşündürmeyi tercih etmiş…
Taha Kıvanç (Bir Filme İki Yaklaşım Zaman, 28 ocak 1994)

Film çok çok başarılıydı, bize Amerikan, Rus, Fransız rejisörlerini aratmadı, kaldı ki onların arkasında devlet var. Mesut Uçakan, bu eseriyle, (Kelebekler Sonsuza Uçar) sinema dünyamıza seviye kazandırdı. Tebrik ederim!
Hekimoğlu İsmail (İskilipli Atıf Hoca veya Kelebekler Sonsuza Uçar Zaman, 3. Kasım.1993)

Kelebekler Sonsuza Uçar filmi, Mesut Uçakan için bir aşama, cesur bir adım.
Mustafa Kutlu (Kelebekler Sonsuza Uçar Zaman, 10 Aralık 1993)

Bizim kuşakta aynı fikir ve düşünceyi paylaşan her yönetmenin hayalinde, yakın tarihten bir şahsın sinema filmiyle anlatılması hayali vardır. Uçakan, bunu en güzel şekilde başarmış. Klasik sinema üslubunun dışına çıkarak, sinemada yeni bir şiir yazmış. Doğrusu gurur duydum.”
Salih Diriklik

Ben sinema eleştirmeni değilim…ancak Mesut Uçakan’ın anlatım tekniğini bir seyirci olarak oldukça iyi buldum.. Atıf Hoca bir tür belgesel film aynı zamanda… Bir yönetmen kolay yetişmiyor.
Arslan Bulut (Üç İsim Başlıklı / 23.11.1993)

“Her şey çok mükemmel. İskilipli Atıf Hoca’nın ruh yapısını aynen yansıtmış. İşte din alimi böyle kendinden emin, inandığını istediği yerde, istediği şekilde söylemesi gerektiğini bilmeli.”
Abdülaziz Bayındır

“İskilipli Atıf Hoca” projesiyle mesleğinin en verimli çağına gelen “ Mesut Uçakan”, kendini bir kere daha ispatlamıştır.
Mustafa Topaloğlu (Kelebekler Sonsuza Uçar Milli Gazete, 11 ocak 1994)

Mesut Uçakan “zinhar! Ben İslâmî sinema yapmıyorum. Böyle bir iddia söz konusu olamaz.” demiş olsa da “ İslâmî sinema” olarak kabul edeceğim yönelim içinde önemli bir dönüm noktasına, kilometre taşına karşılık geliyor…(….)
Tunca Arslan (İslamî Sinema Göz Kırpıyor Aydınlık, 17 aralık 1993)

İlk filminden bu yana sürekli kendini yenilemesini bilen, kat ettiği mesafenin altını çizercesine seyirciyi kucaklayan, rahat bir anlatımın inceliklerini, doğalı yakalayabilen, abartıdan, iğretiden, fersah fersah uzak, etkileyici bir yönetmen var karşımızda. Mesut Uçakan, sinema kuramını enikonu kavramış, bazen bir mısrada sinirleri zorlayan duygusal gerilimi, bazen bir oyuncunun mimiğini, bir portrenin alın çizgilerini dil olarak kullanabilen, duyarlı bir yönetmen.
Bedir Acar (Affına Sığınarak Atıf Hoca Milli gazete, 9 Aralık 1993)

Uçakan, iyi bir sinema anlatımı oluşturmuş. Oyuncuları¬nı çok iyi kullanıyor. (…) Mesut Uçakan bence bu filmiyle genç yaşına rağmen olgunluk dönemine girmiştir. (…..)Türk sinemasının kuramını yapmaya çalışıyor Uçakan. Tüccar değil, aydın bir sinemacı.
Afet Ilgaz (Müslümanlar, Sinemanıza Sahip Çıkın”Nehir dergisi, Ocak 1994)

Mesut Uçakan sinemada bir “duruşun” adıdır. Fikir ve estetik planda 30 küsur yıldır verdiği saf temiz bir mücadele ile büyük kitleleri etkilemiş, eserleriyle büyük yankılar uyandırmış, her türlü olumsuz şartlara direnen ender sanat adamlarından biridir.
Hüseyin Öztürk (Vakit, 28 Temmuz 2008)

SATIR ARASI

"Başarı ölçütünüze göre değişir. Teknik olarak çok başarılı olan bir film estetik olarak berbat olabilir. Ya da bakışı, yorumu, fikri zikri güzeldir ama anlatımı ucuzdur. Ya da tam tersi… Filmin oyunculukta, rejide, kurguda, müzikte, görsel efekte, mikste v.b. kaç ayar olduğunu işin erbabı bilir. Filmin gördüğü ilgiye, hasılata bakarak iyi film kötü film ayırımı yapanlar ise ayrı bir tartışma konusu. Bana göre en iyi film Allah'a götürücü vasfına sahip, ama bunu güzel bir dille anlatan filmdir. Bu cümle, kime nasıl gelir bilemiyorum, ama benim maksadımı anlayan kaç kişi çıkar merak ediyorum. Böyle olunca böyle bir başarı örneği de yok denecek kadar çok az olacaktır haliyle. Ben böyle bir başarının nelere bağlı olduğundan söz edebilirim ama kitaplık bir çalışma gerekir. "

RESİMLER